Pages

20 Haziran 2011 Pazartesi

BİR KONSERDE DAHİ OLSANIZ BEYNİNİZDE MUTLAK BİR SESSİZLİK VARDIR


Duyma işlemi, tıpkı görme gibi gerçekleşir. Diğer bir deyişle dış dünyaya ait görüntüleri nasıl beynimizin içinde görüyorsak, sesleri de beynimizin içinde duyarız. Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak kepçesi ile toplayıp orta kulağa iletir. Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır. İç kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına göre elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Beyinde birkaç konaklamadan sonra mesajlar, son olarak bu sinyallerin işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Böylece duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleşir.

Yani ses dalgalarının sese dönüştüğü yer ise dışarısı veya kulağımız değil, beynimizin içidir.

Gören gözlerimiz olmadığı gibi, duyan da kulaklarımız değildir.

Örneğin, en yakın arkadaşınızla sohbet ederken, arkadaşınızın görüntüsünü beyninizde izler, sesini de beyninizin içinde dinlersiniz. Ve nasıl beyninizdeki görüntü üç boyutlu, derinlik hissi ile oluşursa, arkadaşınızın sesi de size derinlik hissini onaylayacak şekilde gelir. Örneğin arkadaşınızı sizden uzakta görüyorsanız veya arkanızda bir yerde oturuyorsa, sesinin de yerine göre derinden veya çok yakınınızdan ya da arkanızdan geldiğini zannedersiniz. Oysa arkadaşınızın sesi ne arkanızda ne de uzağınızdadır.

Arkadaşınızın sesi, sizin içinizde, beyninizdedir.

Beyin nasıl ışığı geçirmiyor ise, sesi de geçirmez. YANİ BEYNE HİÇBİR ZAMAN HİÇBİR SES ULAŞMAZ. Dolayısıyla duyduğunuz sesler ne kadar gürültülü de olsa beyninizin içi tamamen sessizdir. Oysa bütün bu gürültüyü, en net sesleri, beyninizde dinlersiniz. Öylesine bir netliktir ki bu, sağlıklı bir insan kulağı hiçbir parazit, hiçbir cızırtı olmaksızın herşeyi duyar.

Ses geçirmeyen, derin bir sessizliğin hakim olduğu beyninizde bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gürültüsünü duyarsınız, bir yaprağın hışırtısından jet uçaklarının gürültüsüne dek geniş bir frekans ve desibel aralığındaki tüm sesleri algılayabilirsiniz. Sevdiğiniz bir sanatçının konserine gittiğinizde tüm salonu çınlatan o güçlü ses de aslında beyninizdeki derin sessizliğin içinde oluşur.

Kendi kendinize yüksek sesle şarkı söylediğinizde de bunu yine beyninizde dinlersiniz. Oysa o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada tamamen sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Bu, çok olağanüstü bir durumdur. Beyninize gelen elektrik sinyalleri, ses olarak, örneğin bir stadyum dolusu insanın eşlik ettiği bir grubun konseri olarak beyninizde dinlenmektedir.


Duyma işleminin detayları için aşağıdaki "KULAK" yazımızı okuyabilirsniz:

http://www.facebook.com/photo.php?fbid=450863772965&set=a.444203682965.242497.270839262965&type=1&theater

2 Mayıs 2011 Pazartesi

BUGÜNE KADAR HİÇ KİMSE BİR ÇİLEĞE DOKUNMADI!



Mevsiminin gelmesiyle her yerde çilekleri görmeye başlar olduk. Peki ya bugüne kadar hiç kimsenin bir çileğin aslına dokunamadığını, aslının kokusunu ve tadını alamadığını hiç düşündünüz mü?
Bizler dış dünyayı beş duyu organımız ile algılarız. Bir çileği elimize aldığımızda, derimizin altındaki algılayıcı hücreler beyne elektrik sinyalleri yollamaya başlarlar. Ve biz çileğe dokunduğumuzu hissederiz. Çileği ağzımıza götürüp ısırdığımızda etrafa dağılan koku moleküllerinden bir kısmı burnumuza gider. Burundaki algılayıcı hücreler beyne elektrik sinyali yollamaya başlarlar. Tabii bu sırada dilimizdeki algılayıcı hücrelerde elektrik sinyalleri yollamakla meşguldürler. Tüm bunları tamamlayıcı olarak, ısırma sesini duyuyor olmamız ve bu olayı görebiliyor olmamızda yine gözümüz ve kulağımızdan beyne elektrik sinyalleri gitmesi sayesinde gerçekleşir.


Yani biz çileğe dokunuyorum derken aslında beynimizdeki elektrik sinyalleri ile muhatap oluyoruz demektir. Aynı şekilde çileğin kokusu, tadı, o sırada çıkan seslerin hep elektrik sinyali kopyaları ile muhatap oluruz.

Hiç kimse beş duyu organından bağımsız olarak çileğe dokunamaz, koklayamaz ve tadamaz.

Rüyalarımızda da çilek yiyebiliriz. Orada da o mükemmel kokuyu duyar, hemen çilekleri elimize alır ve yemeye başlarız.

Özetle; biz hayatımız boyunca çileğin aslına hiç bir zaman ulaşamayız. Hep elektrik sinyalleri tarafından oluşturulan kopyaları ile muhatap oluruz. Hatta rüyalarında gösterdiği gibi dışarıda bir çilek olmasına bile gerek yoktur!

Tüm bunların yanı sıra, fiziksel olarak ta bir çileğe dokunmak imkansızdır. Atomlar yapısal olarak birbirlerine temas edemezler. Birbirilerini sürekli iterler. Negatif yüklü elektronlar birbirlerini iterler ve elimizin atomları çileğin atomlarına hiç bir zaman dokunamaz.

Tüm bu anlatılanlar bilimsel, teknik gerçeklerdir.

Buna rağmen çileği yerken büyük haz duyarız. Kokusunu almak bile bize haz verir ama;

Hayatımız boyunca aslına ulaşamayacağımız, aslının var olup olmadığını bilemeyeceğimiz, hatta aslı var olsa bile teknik olarak ona temas edemeyeceğimiz bir şeyden bahsediyoruz!

Bu gerçek karşısında şükredip düşünmekten başka bir seçeneğimiz kalmıyor.

Şükürler olsun Allah'ım.

2 Nisan 2011 Cumartesi

SİZ Mİ ODANIN İÇİNDESİNİZ, ODA MI SİZİN İÇİNİZDE?




İnsanların, gördüklerinin beyinlerinde bir algı olduğunu kavramalarını engelleyen nedenlerden biri de, bedenlerini de bu görüntünün içinde görmeleridir. "Ben bu odanın içinde olduğuma göre, demek ki bu oda benim beynimde oluşmuyor" gibi yanlış bir sonuca varmaktadırlar. Onları bu yanlış sonuca götüren yanılgıları ise kendi bedenlerinin de görüntüsüyle muhatap olduklarını unutmalarıdır. Nasıl ki, çevremizde gördüğümüz herşey sadece kopya görüntülerden ibaret ise, kendi bedenimiz de aynı şekilde beynimizde oluşan bir kopya görüntüdür. Örneğin şu anda oturduğunuz koltukta, boynunuzdan aşağıda kalan kısmınızı görüyorsunuz. Bu görüntü de diğerleri ile aynı sistemle meydana geliyor. Elinizi bacağınızın üzerine koyduğunuzda bu dokunma hissi yine beyninizde oluşuyor. Yani siz şu anda beyninizde oluşan bedeninizi görüyor ve bedeninize dokunduğunuzu beyninizde hissediyorsunuz.

Bedeniniz de beyninizde bir görüntü olduğuna göre, oda mı sizin içinizde siz mi odanın içindesiniz? Bu sorunun doğru cevabının, "oda sizin içinizde" olduğu çok açıktır. Ve siz beyninizdeki oda görüntüsünün içindeki bedeninizin görüntüsünü görürsünüz.

Bunu bir örnekle daha açıklayalım. Farz edin ki, asansörü çağırdınız ve asansör geldiğinde üst kat komşunuz da asansörün içinde. Asansöre bindiniz. Gerçekte, siz mi asansörün içindesiniz, yoksa asansör mü sizin içinizde? Gerçek olan şudur: Asansör, içindeki komşunuzun ve kendi bedeninizin görüntüsüyle birlikte beyninizde oluşmaktadır.

Sonuç olarak biz hiçbir şeyin "içinde" olmayız. Herşey bizim içimizde, yani beynimizde oluşur. Güneş'in, Ay'ın, yıldızların veya gökte giden bir uçağın bizden milyonlarca kilometre uzaklıkta olmaları da bu gerçeği değiştirmez. Güneş ve Ay da aynı, karşısında oturduğunuz bu monitör gibi sizin beyninizin içindeki küçücük görme merkezinizde oluşan kopya görüntülerdir.

12 Şubat 2011 Cumartesi


BİR STADYUM DOLUSU İNSANIN HER BİRİ BEYNİNDEKİ AYRI BİR MAÇI İZLER

Bir futbol maçı izlemek için stadyumdan içeri giren kişi, içeride bulunan binlerce kişi ile aynı maçı izleyeceğini zannederken, gerçekte çok büyük bir yanılgıya düşmektedir.

Büyük bir stadyum dolusu insanla bir maçı izlediğinizde, binlerce insanın atılan golü aynı anda görmesi ve buna aynı anda tepki vermesi de, ne o stadyumun, ne futbolcuların, ne hakemlerin, ne de stadyumu dolduran insanların asıl varlıklarını gördüğünüze dair bir kanıt değildir. Çünkü stadyum ve içindeki futbolcular, seyirciler, yapılan tezahürat ve orada gördüğünüz herşey sizin beyninizde oluşmaktadır. Golü atan futbolcu da, bu gole sevinen seyirciler de sizin içinizdedir. Siz, beyninizde atılan gole sevinirsiniz, yine beyninizdeki kalabalıkla birlikte tezahürat yaparsınız. Sonuç olarak, yanınızda gördüğünüz insanların sizin gördüklerinizi doğruluyor olması, dış dünyadaki asıllarıyla muhatap olduğunuz anlamına gelmez. Çünkü "yanımda" dediğiniz insanlar da -ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar- gerçekte beyninizin içindedirler.

Ayrıca stadyumdaki her kişinin beyninde ayrı bir saha, ayrı futbolcular, ayrı izleyiciler, kısaca ayrı bir görüntü oluşur. Ancak herkes tek bir stadyumun, tek bir maçın olduğunu ve binlerce kişinin aynı maçı izlediğini zanneder. Hatta evlerindeki televizyonlardan bu maçı izleyen her kişinin de ekrandaki aynı maçı izlediğini zannederler.

Oysa her bir kişinin beyninde gerçeğinden ayırt edilmeyecek derecede aynı olan, izleyici sayısı kadar kopya yaratılır. Ne stadyumda oturanlar dışarıdaki görüntüyü, ne de evlerindeki televizyonun karşısında oturanlar ekrandaki gerçek görüntüyü göremezler. Çünkü hiçbir insanın beyninin içindeki ekrandan çıkıp, dışarıdaki görüntünün aslıyla muhatap olması mümkün değildir. Bu insanların tek görebildikleri şey, beyinlerine ulaşan bilgilerin beyinlerindeki ekrandan yorumlanmasıdır.

On binlerce insanda aynı görüntünün oluşması ise tam anlamıyla bir yaratılış mucizesidir.